MESSAGE FORUM 


GÖLCÜK DEPREMİ VE AMERİKAN TESLA DENEYİ







GÖLCÜK DEPREMİ VE AMERİKAN TESLA DENEYİ 

http://www.yalanyazantarihutansin.org/tarih/17-agustos-1999-depremi-ve-gizlenen-gercekler-h13194.html

Furkan Dergisi Temmuz 1999 sayısında, yer alan ifadeler aynen şöyledir. “Mesela basına verilmeyen, ancak istihbarat kapsamında edindiğimiz bilgilere göre, Gölcük askeri tesislerinde oldukça garip olaylar meydana gelmektedir. Kapılar kendi kendine açılmakta, mühimmat depoları içinde, siyahi ziyaretçiler görülmekte, arabalar durduk yerde çalışmakta..”

Depremden sonra bir çok teoriler ortaya atılmıştı fakat içlerinde en ilginç olanı Future Times’da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikaye şöyleydi : Kaliforniya San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler halinde dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola TESLA tarafından geliştirilen bu “düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli” tekniğini, hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.

ABD dünyanın ve kendi insanlarının tepkisini almamak için bu projeyi barışçı “deprem indirgeme” sistemi diyerek, bir yandan tepkileri azaltıp diğer yandan fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenlerle proje önce Avustralya’nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra değişik zamanlarda Kafkaslar’da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika’daki Ant dağlarında denendi ve büyük aşama kaydetti.

Bu arada Türkiye, Japonya ve benzeri deprem kuşağındaki ülkelere sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Üniversitelerle ortak projeler geliştirildi, yüzlerce bilimadamına Amerika’da deprem konusunda araştırma yapma bursu verildi. Ancak projenin gizliliği esastı. Bu nedenle tüm ilişkiler paravan araştırma kurumlarında yürütülüyordu. Ancak zaman zaman bilgi sızıntısına olanak verilerek halkın bu konu hakkında bilgi sahibi olması istendi. Kobe’de ve başka yerlerde meydana gelen depremlerin arkasındaki gariplikler çıkar gruplarınca terör ve mafya örgütlerinin işi gibi gösterilmek istendi ve bunda da başarılı olundu.

Ve gün geldi bu sistem Türkiye’de denenmek istendi. Zaten bölge bu amaçla yıllardır sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri takip edenler, depremden hemen sonra, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın girişimleriyle Türk Telekom’un Türkiye’nin sismik bilgilerini Pentagon’a ileten NATO Üssü’nün iletişimini nasıl kestiğini hatırlayacaklardır.

ABD’nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları,Kaliforniya San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi İsrail’li uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük Üssüne getirilerek oradaki, yeraltı-denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda haberdar değillerdi. Bunu İsraillilerle yürütülen askeri tatbikatın bir parçası olarak düşünüyorlardı. (Zaten İsraillilerle yapılan askeri tatbikat bu operasyon doğrultusunda önceden planlanmıştır. Çünkü dünyanın ve Türk Milletinin dikkatlerini çekmemek için tatbikat adı altında HAARP-TESLA Deprem Makinesini getirip rahatça kurdular.) Böyle bir makinenin deneneceğini zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı biliyordu, fakat ABD (Siyonistler tarafından yönetiliyor) ve İsrail’liler (Siyonistler) bizimkileri makinenin denenmesi için şu şekilde ikna ettiler : olası İstanbul merkezli bir depremde 100.000 kişinin ölümü, yüz milyar doları aşan maddi kayıp ve Türkiye’nin en az 25-30 yıl geri gitmesi demektir, diyerek bizimkileri ikna ediyorlar.

İsrailliler Amerikalı’larla gece şartlarında elektro-sismik haberleşme tatbikatı yapacaklardı. Deney başarılı olacağından sonunda kimse normal dışı bir şeyin olduğunu farketmeyecekti. Bu amaçla Gece Şahini Tatbikatı’nın (Operation Night Hawk) saat 03:00’te başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00’te düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye girecekti. O an uzay filmini andırır devasa cihazlar çalışmaya başlayacak ve 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara’nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece sabaha karşı birşeyler yanlış gitti. Ve beklenen gerçekleşmedi. Herşey bir anda olup bitmişti. Cenab-ı Hakk’ın Doğası kendini yönetmeye kalkanlardan bir kez daha intikam almıştı. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10,000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Her yeri bir anda yerle bir etmişti. Zayıflayan ve titreyen elektrikler az sonra geri geldiğinde, gece saat 03:05’i gösteriyordu. Daha birkaç dakika öncesine kadar korunağın içinde ŞAMPANYA patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk çocuk, o an enkaz altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu düşünce ile hepsi ürperdi. Bu asrın en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yapılan bir felaket...

Sessizliği İsrailli komutanın buz gibi emri bozdu: “Lets pack! We’re moving out! Call operation-Q! Right now! Immediately! Stop whinning! Move, move, move!” (Toplanın! Kaçıyoruz! Q planına geçiyoruz. Şimdi..Hemen! Hadi, hadi!!!)

İşte o andan sonra çantalardan çıkan “Q planı” çalışmaya başladı. İlk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. 4 dakika içinde İsrail Başkanı Barak ve ABD Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda İsrail’de Ben Gurion’un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da İsrail Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha Komutanlığı’na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6’ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını İstanbul’a çevirmek için Pentagon’dan emir aldılar.

Bu arada ilginç bir şey daha olmuştu. Depremle ilgili haberler birbiri ardına gelirken, bir haber önce görünüp sonra kayboldu. 20 Ağustos Cuma akşamı televizyonlar bir İsrail uçağının Ataköy açıklarında denize düştüğünü duyurdu. (bu bize Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu ki, bu olayları kimin yaptığını anlamamız için işaretler gönderiyor) Ancak bir süre sonra haber kesildi ve uçağın akıbeti ile ilgili bir daha haber alınamadı.

Olaydan bir gün sonra Deniz Kuvvetleri’nden bir dostum beni aradı ve bu olayda birtakım soru işaretleri bulunduğunu, bu konunun perde arkasını araştırmamı rica etti. Kısa sonra ulaştığım bilgiler, gerçekten ilginçti. Uçak, düştükten kısa süre sonra teknesiyle o sırada Ataköy açıklarında olan balıkçı Abdullah KAPLAN tarafından kurtarılmıştı. Abdullah Kaplan olayı şu şekilde anlatmıştı : “Uçağın düştüğünü görünce derhal yardıma gittik. Uçağın kanatları yara almıştı. Hemen uçağı bağladık ve Zeytinburnu limanına çektik. Teşekkür beklerken küfür yedik. Ne olduğunu bile anlamadık.”

Bu konu o gece o bölgede görev yapan Sahil Güvenlik 4. Botunun sorumluluk alanındaydı. Araştırmalar Sahil Güvenlik’in bu konuyla ilgilenmediğini ortaya çıkardı. Olay yerine gelen televizyon ekipleri ise şaşırtıcı bir şekilde çekim yapmaktan vazgeçmişlerdi. [patronlarından (İsrail-Siyonistler) aldığı emir gereği] Daha sonra uçağı Zeytinburnu’na yanaştıran balıkçı Abdullah Kaplan, olayı Kumkapı’daki Gümrük Muhafaza’ya iletti.

Kısa süre sonra tutanak tutuldu. Ancak Gümrük Muhafaza da tutanak tuttuğuna pişman oldu. Uçağın sahibi İsrail asıllı biriydi. O gece ne olduğu ise bir türlü anlaşılamadı.

Deprem için 1900’lerin başından beri Nicola TESLA adındaki Sırp asıllı bir bilimadamının buluşu olan “elektromanyetik endüksiyon tekniği” (TESLA Makinesi) kullanıldı. Makinenin ABD Kaliforniya San Andreas fay hattında olacak muhtemel bir deprem öncesi kullanılması düşünüldü. (ABD’lilerin asgari zarar ve ölümlerinin azaltılması için bazı denekler gerekiyordu, onların gözünde bir hayvandan bile daha değersiz olan bizim gibi insanlar üzerinde denenmesi normaldi.) Neden Türkiye diye soracak olanlar için ise; - Türkiye de ne yaparsan yap kimsenin umurunda olmaz, birkaç tane yetkiliyi ikna ettikten sonra her türlü deneyi yapabilirsiniz, bilinçli insan sayısı azdır, genelde okumamış cahildir, araştırmazlar kadercidirler, Kaliforniya San Andreas fay hattının dünyada tek eşi benzeri özelliklere sahip olan ikiz kardeşi Kuzey Anadolu fay hattıdır, karakterleri aynıdır.

Ancak ABD-İsrail’in bölge ile ilgili bu hareketliliği ne kadar gizli olursa olsun bazı kaynaklara sızmasını engelleyemedi. Kanadalı bir bilimadamı her nasılsa bu gizli verilere ulaşarak, bölgede bir deprem olacağını ve bunun için bölgenin takip altına alındığını anladı. Ve bunu kendi amaçları doğrultusunda yaklaşık 48 gün ve 240 km hata ile yayınladı. Ancak ne bu bilimadamına, ne de yayınına daha sonra nedense kimse dikkat etmedi.

Gölcük Donanma Komutanlığı’nda görevli asker, astsubay ve subaylar, Donanma karargahında garip birşeyler olduğunu farketmişlerdi. Bu konuyla ilgili bilgiler de nasıl olduysa yukarıda ismini zikrettiğimiz dergide yer almıştı. Peki İsrail askerlerinin bu projedeki yeri neydi? İsrailli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük’te ne arıyorlardı? Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu. Ama İsrailli subaylar ve üst düzey yetkilileri oradaydı! Peki ne arıyorlardı Gölcük’te?...

Bunun nedenini şimdi daha iyi kavrayabiliyoruz. Çünkü bu proje İsraile ihale edilmişti. Bizimkilerin ise bir şeyden haberi yoktu (Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı hariç). Bize güvenen de yoktu zaten. Ancak o gece nedense hiç kimse İsraillilere, bugüne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan ya da telaştan, enkaz altında kaç İsrail askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç İsrail askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı ne de İsrail böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize yardım için geldikleri şeklindeydi. Hemen bir hastane kurdular. Yaralarımızı sarmaya yardımcı olmak için daha sonra o bölgede bir yerleşim merkezi kuracaklarını açıkladılar. (İsrailliler bizim kara kaşımıza kara gözümüze mi hayranlar, bizi çok mu seviyorlar, bizi çok sevdikleri için mi Türkiye’nin doğusunu kendi toprakları olarak gösteriyorlar. Arz-ı Mev-ud, Vaad edilmiş topraklar Büyük İsrail Devleti). Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeleri çıkararak götürmekti. Gerisi paravan operasyondu. Bizde “Bak şu İsrail’e, olsun, hemen yardımımıza koştu” diyerek sevindik.

Bu operasyon neden gündüz değil de gece olmuştu? Çünkü olacakları kimsenin görmemesi ve gözlemci riski ise en az düzeyde olduğu için gece oldu. Gece saat 03:00’te operasyonun başlaması için yeşil ışık yakıldı. TESLA Cehennem makinesi yer altındaki sığınakta ve deniz altında çalışmaya başlamıştı. En geç 1-2 dakika içerisinde gücü en üst düzeye ulaşmış olacaktı. Aynen de öyle oldu. Makine gürültüyle enerji toplamaya başlamıştı. Bu sırada, Avustralya’da ve Okyanusta bu tür suni depremler öncesinde görülen elektrik boşalması, hava yarılmasından oluşan ışıklar ve patlamalar oluştu atmosferde. Ve arkasından da makinenin boşalması ile birlikte yer yarıldı ve oluşturulan enerji doğaya aktarıldı.

Ancak hesapta doğanın (Cenab-ı Allah’ın) oyunu yoktu. Oluşan deprem hem beklenenden çok uzun süreli, hem de çok daha güçlü çıktı. Şiddeti 7.4’e ulaştığında Amerika’da aletler 7.8’i gösteriyordu. Ve büyük bir patlamayla her şey kontrolden çıktı. TESLA deprem makinesi, depremin enerji gerilimine dayanamayıp parçalandı ve ortaya çıkan güç yeraltında muazzam bir patlamaya neden oldu. Ve bu yer altı labaratuvarının tam üstündeki, herşeyden habersiz uyuyan yüzlerce askeri barındıran ve 8 şiddetindeki depreme dahi dayanıklı olması gereken askeri tesisler un-ufak olarak dağıldı. (demek ki deprem 8’den daha şiddetli oldu) (ABD’li ve İsrailli Siyonistler bir insan olarak Cenab-ı Allah’ın doğa olaylarına karışamayacaklarını anlayamamışlardı,)

Bir tedbir olarak tüm bölge ve hatta bütün İstanbul 4 saat süreyle bir haberleşme ablukası altına alındı. Elektrikler kesildi ve telefonlar iptal edildi. Kimsenin birbiri ile haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin “benim de telefonlarım kesildi” (Türkiye’de bütün her yerin telefonları dahi kesilse önemli kurumların kesilmez çünkü uydu telefonları vardır. Ama uydu iletişimini dahi kestiler) şeklinde garip bir açıklama yapacak ve biz de buna bir anlam veremeyecektik. Demirel tam bir şaşkınlık içindeydi. (Cumhurbaşkanı’nın şaşkınlığı normaldir çünkü o na böyle bir şeyin olacağı ihtimali söylenmemişti. Bu olay duyulur ise Türk halkına nasıl izah edeceğini bilmediği için şaşkınlık içinde idi.) (Hoş bu olay ortaya çıksa bile bu olayı terör örgütü veya mafyanın yaptığı açıklaması yapılacaktı.)

Ne yapacaklarını bilmedikleri için ne Cumhurbaşkanı, ne de Başbakan saatlerce bir şey diyemedi, demeç veremediler. “Üzgünüz” dahi diyemediler. Ancak sabah saat 09:00 sularında televizyon ekranlarının karşısına geçip halka üstün körü bir açıklama yapabildiler. Durum vahimdi. Hatta belki de Clinton dahi o anda konuya ilk kez vakıf olan yardımcılarından ve olağanüstü Milli Güvenlik konseyinden görüş alıyor ve Türkiye’ye nasıl yardım edileceğini hesaplıyordu. Hemen gerekli sıhhi yardım ekipleri organize ediliyor ve bölgedeki tüm Amerikan askeri birlik ve filolarına Türkiye’ye doğru hareket emri veriliyordu. Amerika diyetini Türkiye’ye tam destek vererek ödemeye çalışıyordu adeta.

Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye’ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Herşey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. Bizde ise sanki bu emrivaki felakete karşı nasıl tavır almaları gerektiğine bir türlü karar verilemiyor; kararsızlık içinde bocalayarak büyük bir gizlilik içerisinde ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı’da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli bir askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar, gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yüzeye vuran TESLA makinesinin kalıntılarını toplayıp, yer altı ve yerüstündeki tüm delilleri de yok ediyorlar ve hatta belki de insanları canlı canlı gömerek tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30’da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu.

Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel’in bölgeye gitmelerine izin veriliyordu. Onların dahi ne bölgeye uçuşlarına, ne de telefon irtibatı kurmalarına izin vardı. Sanki koskoca İstanbul ve Kocaeli bölgesi uzaydan gelen yaratıklar tarafından abluka altına alınmışçasına tam bir haberleşme karanlığına sokulmuştu. Tek bir telefon dahi çalışmıyor, elektrikler verilmiyordu.

Ancak Ecevit ve Demirel, belki de olan biteni içlerine sindiremediklerinden (olmayan vicdanlarının azabı çektikleri için, yıllardır bu milletin sırtından geçindikleri için) olsa gerek, evleri kendilerine mezar olan binlerce insanımızın da acısıyla bir türlü rahat hareket edip halkla bütünleşemiyorlardı.

(Eğer olay ortaya çıkmış olsa idi bu olay PKK terör örgütünün üzerine atılmak sureti ile geçiştirilecekti. Bu doğrultuda CNN haber spikeri Patronları olan ABD-İsrailli Siyonistlerden aldığı emir doğrultusunda Ecevit’e şu soruyu yöneltiyordu.) CNN haber spikerinin “depremin ardında PKK mı var?” sorusuna, Ecevit ona “siz ne saçmalıyorsunuz, deprem ile PKK’nın ne alakası var? Bu deprem Cenab-ı Allah tarafından gönderilen bir doğa olayıdır!!” demesi gerekir iken, diyemiyordu. Sadece spikerle göz göze gelmemeye dikkat ederek “sanmıyorum” gibi o günlerde bizi epeyce şaşırtan bir ifade kullanıyordu.

Peki, Amerika ne yaptı sonra? Hemen tüm imkanlarını Türkiye için seferber etmedi mi? Clinton Amerikan halkından Türkiye’ye yardım etmelerini istemedi mi? Kasım’da Türkiye’ye geleceğini ilan edip, Ecevit’in de bu arada Amerika’ya kendini ziyarete geleceğini haber vermedi mi? Ecevit belki de Amerika’ya bu felaketin ve binlerce şehidin diyetini konuşmaya gidecekti. Nitekim gitti de. Ardından Clinton Türkiye’ye gelerek deprem bölgesini ziyaret etti, insanlarla konuştu, bizleri çok sevdiği imajı verdi, bebekleri kucağına alıp sevdi, onlara hediyeler ve yardımlar verdirdi. (bizlerde; ABD-İsrailli Siyonistler bizi ne kadar çok seviyorlar mış dedik) ABD’nin bu aşırı ilgisi sadece bir müttefik olmasıyla açıklanamazdı.

Bu arada, acaba hükümet içinden sızan bilgiler, bazı bakanların özellikle MHP kanadının yabancılara karşı saldırgan tavır takınmalarına neden olmuş olamaz mı? İlk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ’un “yabancılara tek hasta bile vermem ve onlardan kan da almam” demesini şimdi yadırgayabiliyor musunuz? ABD’nin saygın gazetelerinden New York Post’un haberine bir de bu gözle bakın:

“Türk hükümeti, ABD’nin Deniz Hastanelerini kullanmıyor...
Türkiye’deki şiddetli depremde 27.200’den fazla kişi yaralandı. Ancak yetkililer tarafından dün yapılan açıklamada, depremin meydana geldiği tarihten itibaren geçen iki haftalık süre içinde ABD tarafından gönderilen Deniz Kuvvetleri’ne ait üç adet yüzer hastanede henüz tek bir hastanın bile tedavi edilmediği bildirildi.

Türkiye’ye gönderilmiş olan uluslar arası yardımın çoğunun kullanılmaması Ankara’daki hükümetin eleştirilmesine neden oldu.

Türkiye’de yayınlanan Radikal gazetesi dünkü sayısında, 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir İsrail gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulduğunu yazdı.

ABD gemilerinin İzmit’e varışından önce Türkiye Sağlık Bakanı Osman DURMUŞ’un, bu gemilere ihtiyaç olmadığına ilişkin sözlerine geniş bir şekilde yer verildi.

Ancak ABD Büyükelçiliği, aralarında 600’den fazla yatak taşıyan Kearsarge adlı geminin de bulunduğu üç adet yüzer hastaneyle ilgili olarak bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirdi.”

Ne ölenler geri gelir, ne de anılarımız.

Ancak İzmit’te, Gölcük’te Yalova’da Halıdere’de Avcılar’da, Bolu’da Düzce’de ve daha nice yerleşim merkezinde enkaz altında hayatlarını yitiren binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali’ye karşı bir vicdan borcumuzda mı olmayacak? Onlar geride gözleri yaşlı onbinlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya’da Jony’ler, Susan’lar ve Alice’ler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilmesin mi?

Emekli Bir Subay:

17 Ağustos depremi kuşkusuz hepimizi derinden sarstı. Deprem bütün ülke halkını derinden üzerken, depremin açtığı yaralar hâlâ tam haliyle sarılabilmiş değil.

Açıkça söylemek gerekirse 17 Ağustos Gölcük depreminden sonra ben de yukarıdaki senaryoya benzer şeyler düşünmüştüm. Daha sonra sağduyusuna güvendiğim bir dostuma “acaba onların işi olabilir mi?” diye sordum. Önemli bir devlet kurumunda uzman olarak çalışan dostum “Açıkçası ben de aynı şeyi düşündüm” diye cevap verdi, son derece sakin bir şekilde...

NOT: Bu yazı, Aydoğan Vatandaş'ın “HAARP KIYAMET TEKNOLOJİSİ” adlı kitabından özet olarak alınmıştır.

Kitap hakkında:  
Sayfa Sayısı: 139   Baskı Yılı: 2000   Dili: Türkçe   Yayınevi: Timaş Yayınları

AMERİKAN  HAARP TEKNOLOJİSİ İLE TÜRKİYE DEPREMİ
http://www.yeniakit.com.tr/haber/abd-gizli-deprem-silahi-haarpi-turkiyeye-mi-kullaniyor-202635.html

 

Fransız Le Figaro Gazetesi, 6 Ağustos 2016’da İstanbul'da deprem basıncının en yüksek seviyede olduğunu yazdı. Amerika'nın Sesi'nde de yer alan habere göre bu basınç Richter ölçeğine göre 7 ila 8 büyüklüğünde bir depreme yol açabilirdi. Tam da 15 Temmuz darbe girişimi’nin ardından çıkan bu haberler yeni bir tartışmanın fitilini de ateşledi


Bazı çevreler ‘deprem uyarısı’nın tehdit olduğunu ve Türkiye’de darbe planlayan üst akılların elinde, ülkemizde deprem olmasına yol açacak teknolojiler olduğunu söylemeye başladı. Aynı tartışmalar 17 ağustos 1999 depremi sonrasında da yaşanmıştı. Peki, gerçekten dünya üzerinde böyle bir teknoloji var mı? Amerika’nın uzun yıllardır üzerinde çalıştığı HAARP projesi neyi amaçlıyor? HAARP bir kıyamet silahı mı? ‘Kara Bilim’in sınırları nerede başlayıp nerede bitiyor? 17 Ağustos depremi bir elektromanyetik saldırı olabilir mi? Bütün bu soruların cevabını 1999 depreminden bu yana konuyu araştıran ve ulaştığı bilgi ve belgelerle ‘Beynimdeki Yabancı’ adlı kitabını yazan Ali Selman Demirbağ anlattı.

Yıllardır bu konu üzerine çalışıyorum

2003 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Bio Medikal Teknolojisi bölümünden mezun oldum. Serbest Fizik Teorisyenlerinden Parçacık Fiziği (Kuantum Mekaniği) Eğitimi aldım. O günden bu yana çalışmalarımı Beynimdeki Yabancı isimli kitabımda topladım. Ayrıca küresel güçlerin insanlığa hükmetme hegemonyasıyla ilgili konsorsiyum şeklinde hazırlanan Zihin Kontrol Operasyonları isimli kitaba katkıda bulundum. Doğa olayları ve kontrolü hakkında özellikle HAARP Teknolojisi (Kara Bilim) 2011 yılında Amerikalı Akademisyen Dr. Nick Begich ile CIA’in gizli çalışmaları ve açıklanmış belgeleri üzerine ve HAARP teknolojisinin gizlenen asıl amaçları çalışma sistemi, etkileri ve alınması gereken önlemler hakkında çalışmalar yaptım.

MUCİDİ NİKOLA TESLA

İlk yapay deprem deneyleri Sırp asıllı bilim adamı Nikola Tesla tarafından New York’taki laboratuvarında başarıyla gerçekleştirildi. ‘Elektromanyetik Dalgalar’ın mucidi Tesla, bu dalgaları kullanarak Richter ölçeğinde 5 şiddetinde bir deprem yapmayı başardı. Tesla’nın başarısı New York Times'ta yayımlandı. O dönemde çok fazla bilinmeyen elektromanyetik dalgalar ve etkileri, bilim çevreleri ve kanaat önderleri tarafından korkutucu ve gereksiz görülerek dışlandı. Bunun yanında Tesla’nın çalışmaları elektriğin kablosuz taşınması yönünde ilerlediği için, para kaybedeceğini düşünen dönemin bakır ve iletken kablo kartelleri de Tesla’nın önünü kestiler.

1920’DE SUMEN ALTI EDİLDİ

Nikola Tesla’nın elektromanyetik dalgalarla yaptığı çalışmaların konu başlıklarını; ‘Enerji birikimi yüksek fay hatlarının olduğu bölgelerde depremi tetiklemek’, ‘İklimi kontrol etmek (Dünyanın manyetik alanlarını ve iyonosferi kullanarak yağışı ve rüzgârları kontrol etmek)’, ‘İstenilen bölgeye yıldırım düşürmek ve enerjisini depolamak’, ‘İstenilen bölgeye radyasyon vermek’, ‘Tüm iletişimi engelleyerek sadece kendi iletişimini sağlamak’ şeklinde sıralayabiliriz. 1920’lerde sumen altı edilen bu çalışmalar, II. Dünya Savaşı ile tekrar gündeme geldi, gizli servisler tarafından yürütüldü

KARA BİLİM

Peki, tüm bu gizli servislerin yapmış olduğu bilimsel çalışmaların günümüzdeki yansımaları ve devamı nasıl gerçekleşmekte? Bu sorunun cevabı bir muaama değil, aksine birçok bilim insanı, teorisyen ve gizli servis tarafından kamunun bilgisine sunuldu. Ancak bazı çevreler inanmadıklarından mıdır yoksa akademik kariyerlerine zeval gelmesin diye midir bilinmez, ülkemizde bu durumu 'komplo teorisi' diye adlandırıyor. Oysa bu konuda Amerika’da birçok yayın var, üniversitelerde çalışmalar yapılıyor ve kamuoyuyla paylaşılıyor. Günümüzde bu çalışmalar, Nikola Tesla’nın 100 yıl önce geliştirdiği temel prensipler üzerinden, HAARP Projesi kapsamında devam ediyor. Ben bu çalışmaları ‘Kara Bilim’ diye adlandırıyorum. Kara bilim, başta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel-teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen addır. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yarı gizli projeler.

BÜTÇESİ 30 MİLYON DOLAR

İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi’nin de bu tip bir ‘Kara Proje’ olduğuna dair ciddi iddialar var. HAARP ‘Dünyanın en büyük ve en güçlü radyo verici (iletici) birimini imal etme projesi’. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklaşa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme göreviyse Alaska Üniversitesi’nin. Proje, Alaska/Gakona’nın 11 mil doğusunda inşa edildi. 1993 yılında uygulamaya konan program 2002 veya 2003 yılında tamamlandı

MASUM BİR PROJE DEĞİL

Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP’ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkâr etmiyor. İnternette HAARP’ın kendi web sitesi bile var. Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher’e göre HAARP’ın amacı gayet masum. HAARP, iyonosferi dev bir anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir parçasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabileceği bir alet. Amerikan ordusu da HAARP için, ‘iyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma’ gibi zararsız bir gerekçe ileri sürüyor. Oysa iyonosfer tabakası askeriye için önemli. Çünkü ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcilik sistemlerinin hepsi iyonosferin içinden geçer veya iyonosfer tarafından yansıtılır. İyonosferin bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon’a bu sistemler üzerinde daha iyi kontrol imkânı verecek. Ancak ABD’nin bilimi, teknolojiyi ve bilim insanlarını nasıl kullanageldiği düşünülürse ve ortaya konan deliller de göz önünde tutulursa, yapılmak istenenlerin masumane olduğunu söylemek zor.

“SOR, AMERİKALILAR MI YAPMIŞ”

Benim ‘HAARP- Kara Bilim’le tanışmam 17 Ağustos Depremi’yle oldu. 9 Eylül Üniversitesi’nde öğrenciyken gerçekleşen bu olay herkes gibi beni de derdinden etkiledi. Üstelik dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, Ahmet Mete Işıkara’ya “Depremi Amerikalılar yapmış olabilir mi?” diye sorması ve cevap alamaması meselesi, deprem esnasında görülen alev topu, Gölcük Deniz Üstündeki devir teslim törenine üst düzey Amerikan ve İsrailli subayların ilk defa gelmiş olması, depremden sonra bölgenin dalışa yasak ilan edilmiş olması konuyu odak noktama aldı. Nihayetinde uzun araştırmalar sonucu yukarıda bilgilere ve bazı açıklanmış CIA belgelerine ulaştım. Bu belgelerde geçmişte yapılan gizli deneyler de yer alıyordu. Anlaşılan şu ki; Amerika, arkada iz bırakmadan, hiç kayıp vermeden istediği bölgeleri askeri, ekonomik ve insani olarak yok edebilecek seviyeye getirecek bir silah yapmak istiyor. Bu bilgi ve belgeler ‘Beynimdeki Yabancı’ isimli kitabımda da yer alıyor.

DEPREM VURGUSU BİLİNÇLİ

Bugünlerde yine “Ortadoğu’da Amerika’nın ve sermaye sahiplerinin planlarını bozan Türkiye’ye karşı, böyle bir saldırı olur mu?” sorusu soruluyor. Zira 15 Temmuz hezimeti sonucu istediklerini elde edememiş, planları ötelenmiş hırs dolu bir anlayış var. ‘Türk Milleti’ faktörü bu sefer onlara hakikaten kaybettirdi. Marmara fayı 15 Temmuz’dan sonra ilk defa Le Monde gazetesinde gündeme geldi. Gazete, yazısında, Marmara fayını inceleyen sismik gemiden gelen bilgilerde fay hattında yüksek enerji birikimi olduğu ve fayın kararsız olduğundan bahsedildi. Bu yazıdan bir hafta sonra Pensilvanya’dan salyalar eşliğinde deprem vurgusu gelmeye başladı. Benim buradan anladığım deprem olursa “Biz demiştik” diyecekler. Eğer deprem olmazsa da taraftarlarına mecazen söylendiği empoze edilecektir. Zira 14 Ağustos tarihi vurgusu deprem haberinden önce ortaya atılmıştır.

17 AĞUSTOS DEPREMİNDE ABD PARMAĞI VAR

Bilindiği üzere Marmara yani Kuzey Anadolu Fay Hattı 17 Ağustos 1999’dan beri kararsız ve enerji yüklü. O günden beri deprem bilimciler “Bu fay hattı tekrar kırılacak ama bu kırılma 3 gün sonra da olabilir, 50 yıl sonra da” diye defalarca açıkladılar. Evet, Amerika bir deprem silahı yapabilmek için sürekli çalışmalar yapıyor. Dünyada açıklanmış 7 adet HAARP tesisi var. Açıklanmayanlarla birlikte bu sayı 20. Ancak bu çalışmalar sonuçlanmadı ve kesin sonuç veren bir silah haline gelmedi. HAARP silahı depremi şiddetini ve süresini belirleyip kontrol edemez, sadece fay hattını tetikleyebilir. ABD’nin amacıysa depremin herhangi bir fay hattında başından sonuna şiddetini ve süresini kendi belirleyeceği bir deprem silahı geliştirmek. Bunun için dünyanın fay hattı kararsız bölgelerinde her zaman HAARP ile deneyler yapıyor. Bizim ülkemizde de deprem yapma çalışmaları da devam ediyor. Mesela bana göre 17 Ağustos depreminde kesin olarak ABD parmağı var ancak bu, o gün 7,5 şiddetinde 45 saniye süren depremin planlı ve kontrolünün tamamen ABD’de olduğunu göstermez. Dediğim gibi HAARP kesin sonuç veren bir silah haline dönüşmedi. Biz şimdi asıl millet olarak kazandığımız bu birliğin hain oyunlarla bozulmasına izin verirsek en büyük depremi yaşamış olacağız. Birliğimiz diriliğimiz, diriliğimiz farkındalığımız, farkındalığımız birbirimizi sevmek ve saymak olunca, karşımızdaki güç deprem silahlı da yapsa o birlikten korkacaktır.

Kaynak: Akşam Gazetesi 


RUSYA  WOODPECKER PROJESİ  VE AMERİKAN HAARP TEKNOLOJİSİ 

http://www.adilmedya.com/haarp-teknolojisi-depremler-beyin-kontrolu-iklim-degisiklikleri/


HAARP TEKNOLOJİSİ
Nikola Tesla’nın bulmuş olduğu bir deprem aleti.
Tabi bunu geliştirmek ABD’ye kalmış.
Aslına bakarsanız
Rusya’da Tesla’dan etkilenip 1976’da ( WoodPecker ) ‘Ağaçkakan’ projesini inşa etmiştir.
Çalıştığı süre zarfında ABD’nin California eyaleti tarihinin en kurak yıllarını yaşamıştır.
Bununla kalmayıp iklim değişikliği ve sellere de neden olmuştur.
Radyo dalgalarını inceleyen ABD hükümeti dalgaların Rusya’dan geldiğini fark edince
Rusya’yı iklimleri değiştirmekle suçlamıştır.
Bu yüzden 1993 yılında Rusya’daki bu teklonoji durdurulmuştur 
İklimleri değiştirebilecek silahların varlığını kabul eden Birleşmiş Milletler
iklim değişikliği için teklonoji üretiminin yasak olduğuna dair bir karar almıştır. 
ABD’ye ait olan HAARP Projesi,İyonosfer’in özelliklerini ve davranışlarını araştırmak üzere
Alaska’da Gokana askeri üssü yakınlarında
ABD Kara ve Deniz kuvvetlerince gerçekleştirilmektedir. 
‘İyonosfer nedir?’ diye soranlara: İyonosfer katman olarak üçüncü katmanda bulunur
ve atmosferdeki gazların iyonlara ayrıldığı katmandır ki bu yüzden sıcaklık yüksektir.
Özelliği ise; radyo dalgalarını yansıtmaktır. 
‘Neden Alaska’daki Gokana askeri üssünde sürdülüyor bu çalışma?’ diye düşünüp araştırdığımda;
Alaska’nın dünyadaki elektromanyetik kuşakların özel kesişim bölgesinde bulunduğu
ve bu yüzden elektromanyetik alanlarına müdahale edebilmek için en iyi yer olmasından
ayrıca da korunmasının kolay ve gözlerden uzak olmasından dolayı
tercih edildiği kanısına varıyorum
‘Kendime ne gibi sonuçlar doğuruyor
ne işe yarıyor bu HAARP’ diye bir soru yöneltirsem de şu cevabı buluyorum
 
1) İklim değişebilir.

 

2) Kutupları eritebilir ve yerinden oynatabilir.

 

3) Ozon tabakası ile oynanabilir.

 

4) Deprem yapılabilir.

 

5) Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.

 

6) Dünyanın enerji alanları ile oynayarak,insan beyni kontrol altına alınabilir.

 

7) Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturulabilir.

 

Ve bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı…

 

Ancak bana bu maddeler bir şeyi hatırlattı yahu  Küresel Isınma 
Yoksa böyle bir şey yok mu 
Bu sorununda cevabını araştırdım.Sonuç olarak  : 
Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchan bir açıklama yapmış : 
‘Küresel ısınma iddiasına bağlı olarak dünyanın kuraklaştığına dair somut bir veriye sahip olmadıklarına’dair bir açıklama Bu varan bir. 
Dünyanın en büyük hava durumu kanallarından Weather Channel’in kurucsu küresel ısınma tarihin en büyük yalanıdır demiştir. Bu varan iki. 
İngiliz profosörler Stanley Feldman ile Vicant Marks’a göre kutuplar erimiyor,kutup ayıları yok olmuyor ve Maldivler sular altında kalmıyor. Bu da varan üç 
HAARP’a dair daha derinlere inersek:  
Projenin resmi amacı İyonosfer’de araştırma yapmak (!) demiştik. 
Amerikalı yetkililere göre HAARP’ın amacları : 
 
1) Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek.

 

2) Denizaltlarında haberleşmeyi kolaylaştırmak.

 

3) Radar sistemleri geliştirmek.

 

4) Çok büyük bir bölgede ABD Ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurabilmek.

 

5) Çok büyük alanlarda petrol,doğalgaz ve mineral kaynaklarını tespit etmek.

 

6) Cruise Füzeleri (Uçuş süresinin tamamında veya büyük bir kısmında
normal bir uçak gibi uçan ama pilotu olmayan güdümlü silah sistemleri) gibi
herher türlü saldırıda silahı ve uçakları havada imha etmek.

 

Ah ne kadar masum amaçlar bunlar.Birleşmiş Milletler ağabey güya izin vermiyor ya ne yapsın canlar. 
Birde proje karşıtı bilim adamlarını araştırdığımda karşıma çıkan sonuca göre
HAARP öyle bir güç haline gelebilir ki,elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur. 
Proje karşıtlarında biri olan ve dünyanın en ünlü Jeofizikçilerinden Prof. Gordon J.F MacDonald’a göre
elektromanyetik daha neler yapabiliyor bir bakalım :  
HAARP tesislerinde bulunan antenler sayesinde gökyüzüne elektromanyetik dalgalar veya enerji gönderilmekte
İyonosfer tabakasından geri yansıyan bu dalgalar veya enerji yeryüzünde bulunan bir alıcı anten tarafından emilmektedir. 
 
Böylece alıcı antenlerin kurulduğu yerlerde istenilen afetler oluşturulmaktadır
1997 yılında ABD Savunma Bakanı William Cohen,Georgi Üniversitesi’nde kurduğu cümlelere göz atarsak :  
“…Bazılarının elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme,deprem yapabilme (yaratmak Allah’a mahsustur)
volkanları harekete geçirme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.” 
Zamanında Rusya, ABD’ye ‘ ( WoodPecker Projesi ) Ağaçkakan’ açınca ABD’de Rusya’ya HAARP açtı. 
Rusya’da hava sıcaklığı 40 dereceyi seyredince bilim adamları boğdurucu yazdan ABD’yi sorumlu tutmaya başladı. 
Moskova Devlet Üniversitesi Fizik Fakültesi hocalarından Georgi Vasilyev
ABD’nin çalışmakta olduğu Alaska’daki HAARP İstasyonu’nu resmen Jeofizik ve Tektonik bir silah olarak tanımladı. 
Vasilyev: “ HAARP çalıştırıldığı günden bu yana dünyanın değişik bölgelerinde iklim anormallikleri gözlenmeye başladı.
Kar yağması gereken yerlerde güneş kavururken,Afrika’da kar yağışları gözlemlenmekte
bu tuhaf olgular genelde küresel ısınmaya fatura ediliyor.’ demiştir. 
HAARP kullanımının en büyük belirtisi 
Kutup olmayan bölgelerde kutup ışımalarına benzer gökkuşağımsı renkler ortaya çıkmaktadır.(Auroral) 
ALH84001 (Allan Hills 84001) 
( Antartika’nın Allan Hills bölgesinde ABD-Meteorit Avcıları Takımı tarafından bulunan bir gök taşıdır.)
keşfinden sonra Başkan Bill Clinton, 7 Ağustos 1996’da verdiği bir basın toplantısında şöyle demiştir. 
“Eğer bu keşif onaylanırsa, bilimin şimdiye dek dünyamızda perdesini açtığı en şaşırtıcı kavramlardan biri olacaktır.
Tahmin edilebileceği gibi,olası etkiler geniş kapsamlı ve ürkütücüdür” 
Evet bu durum oldukça ürkütücü! Dünyanın dengesiyle oynamak çok büyük sonuçlara neden olabilir. 
Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece dört yıl ömrü kalır.Doğal denge bu kadar hassastır 
  • KAYNAK spiritueller


  • "ABD VE İSRAİL'İN DENEYİ GÖLCÜK DEPREMİNİ TETİKLEDİ"

    MELİH GÖKÇEK 

    http://www.superhaber.tv/melih-gokcek-abd-ve-israilin-deneyi-golcuk-depremini-tetikledi-24832-haber

    Habertürk'te Veyis Ateş'in konuğu olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, İstanbul'da yapay bir deprem olabilir iddiasında bulundu.

     

    Bazı örneklerle konuya açıklık getiren Gökçek, hükümete de bir çağrı yaparak "Marmara'da yabancı sismik araştırma gemisi, ABD'lilerin, İsraillilerin gemileri dolaşmasın" dedi.

    "İnanarak bunu söylüyorum. İstanbul'da olabilecek bir deprem, özellikle belli bir takım ülkelerin yapmış olduğu çalışmalar var. Deprem makinaları var, Tesla diyorlar. Fay hattında biriken enerjinin tetiklenmesi. Bir gaz birikmesi var, olabilir. Ama var olsa dahi bunun tetiklenmesi söz konusu. Bunun en güzel örneği Gölcük depremi.

    Gölcük'teki olay şu. ABD'de bir fay hattı var, bu fay hattı tıpkı Türkiye'dekine benziyor. İsrail ile ABD bu fay hattında bu denemeyi yapmak istiyorlar. O kadar birbirine benziyor ki, San Antonio'daki fay hattını tetikleyip deney yapmak istiyorlar. Gölcük'teki de aynı olunca hafif hafif deneyecekler, güya gazı alacaklar. Ama teknik olarak beceremedikleri için o tetikleme büyük depremi meydana getiriyor. İstanbul'da da deprem olursa delili bu toptur. Böyle bir top çıktığı anda kendiliğinden olduğunu iddia edemezsiniz. Türkiye, darbe girişimini atlattı. Türkiye artık darbe ile yok edilemez. Yeni metodları var. 14 Ağustos'ta deprem olsaydı, FETÖ ben demedim mi diyecekti. Aynı avaneleri okuyor, patlatırsa FETÖ'nün dediği oldu diyecekler. Bu uluslararası güçlerin oyunu.Hükümete çağrı yapıyorum. Marmara'da yabancı sismik araştırma gemisi, ABD'lilerin, İsraillilerin gemileri dolaşmasın."

    http://www.haberturk.com/gundem/haber/1316228-ankara-buyuksehir-belediye-baskani-melih-gokcek-haberturkte

    •  

     

  •  
  • HAARP TEKNOLOJİSİ VE MELİH GÖKÇEK DEPREM GERÇEĞİ  VİDEO   
  •  
  • https://www.youtube.com/watch?v=9mt504_FDzw
  • https://www.youtube.com/results?search_query=HAARP
  • https://www.youtube.com/watch?v=LFCdiTtHkoA
  • https://www.youtube.com/watch?v=tJnLtYm8j2s

http://www.social-worlds.tr.gg

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol