MESSAGE FORUM 


UZAY ARACI MARİNER NİNTH

 

 

UZAY ARACI MARİNER NİNTH 

TARİHTE BUGÜN 

İnsansız
ABD uzay aracı Mariner 9 Mars'tan bilimsel amaçlarla bilgi toplamak üzere uzaya fırlatıldı

30 - 05 - 1971

http://www.egitimkutuphanesi.com/uzay-arastirmalari-astronotik-uzay-cagindan-once-uzaydaki-ilk-adimlar-ayda-ilk-insan-uydular-uzay-sondalari-uzay-mekigi-uzay-laboratuvari-uluslararasi-uzay-etkinlikleri-gelecegin-uzay-ucuslari/



Uzay Araştırmaları  –  Astronotik

Uzayda yapılan inceleme ve keşif gezilerine uzay araştırması ya da uzay yolculuğu denir. Dünya atmosferi­nin sınırları dışında uzanan uzaya uçakla çıkılamaz. Jet yolcu uçakları genellikle atmos­ferin stratosfer katmanında, yerden yaklaşık 12 kilometreye kadar olan yüksekliklerde yol alır; balonlar da yaklaşık 40 kilometreden daha yükseğe çıkamaz. Araştırma uçakları atmosferin uzay sınırlarında uçabilir, ama dış uzaya ancak Dünya’dan roketlerle fırlatılan uzay araçlarıyla ulaşılabilir. Bu, ancak 1950′lerde başarılmıştır.

Bazı Uzay Terimleri

Bazı “uzay terimleri”nin anlamlarını vererek konuya girmek yararlı olacaktır. Uzay araçla­rını fırlatmak için kullanılan roketlere fırlat­ma araçları denir. Bir roket, geriye doğru püskürttüğü sıcak gaz kütlesinin itme kuvvetiyle çalışır; itme kuvveti roketin ileri doğru yol almasını sağlar.

Bazı fırlatma araçlarında bu itme kuvveti birkaç bin tona çıkabilir. Roket itmesi için kullanılan yakıt maddeleri ile bu yakıtı yakan oksijene iticiler denir. Yakıt, gazyağı gibi bir petrol türevi olabilir; oksijen ise genellikle sıvı haldedir. Fırlatma aracının (yani roketin) hızı, kademelendirmelerle artırılabilir; kademelendirme, üst üste oturtulmuş ve sırayla ateşlenen birkaç roketi bir arada kullanmak demektir. Her roket kademesindeki yanma sona erince, o kademe gruptan ayrılır ve yere düşer.

Uzay araştırmaları bilimine astronotik de­nir. Uzay yolculuğuna katılanlar ise astronot olarak adlandırılır, ama Ruslar bunlara koz­monot derler. Fırlatma ara­cıyla uzaya taşınan yük ise uzay aracı’dır. İçinde mürettebat bulunan araçlar insanlı uzay aracı olarak tanımlanır. İnsansız uzay araçları ise yalnızca aletler, radyo donanımla­rı taşır. Mürettebat kabini kapsül ya da modül olarak adlandırılır. İki uzay aracının uzayda buluşup birbiriyle birleşmesine kenetlenme denir. Mekik, yeniden kullanılabilen insanlı uzay aracıdır.

Uzay aracının Dünya çevresinde izlediği yol, o aracın yörünge’sidir. Dünya çevresinde belirli bir yörüngede dolanan insansız uzay araçları yapma uydu olarak tanımlanır. Ay’a, Güneş’e, gezegenlere ya da uzayın derinlikle­rine gönderilen insansız uzay araçlarına sonda denir. Dünya’nın çevresinde bir yörüngede dolanmakta olan ve zaman zaman astronotlarca ziyaret edilen uzay araçları uzay istasyo­nu olarak adlandırılır.

Uzay Çağından Önce

İnsanoğlu uzaya açılmayı, daha bunun ola­naklarının bulunmadığı çok eski tarihlerde düşlemeye başlamıştır. Öyle ki, Ay’a gitmek için kuşlara binen mucitlerden ve benzeri düşsel serüvenlerden söz eden pek çok efsane vardır. Ama ancak 19. yüzyılda büyük Fransız bilimkurgu yazarı Jules Verne, 1865′te yayım­ladığı Ay’a Seyahat (De la Terre â la Lune) adlı romanıyla gerçeğe çok yaklaştı. Bu romanda, astronotları taşıyan uzay aracı dev bir toptan fırlatılır; araç Ay’ın çevresinde yörüngede dolanır ve sonra da geri dönüp okyanusa iner. İngiliz romancı H. G. Wells de Dünyalar Savaşı (The War of the Worlds; 1898) adlı romanında, Mars’tan uzay araçla­rıyla gelen yaratıkların dünyamızı istila edişini canlandırır; aynı yazar, Ay’da İlk İnsanlar (The First Man in the Moon; 1901) adlı romanında iki İngiliz astronotun Ay’a gidişini ve orada, Ay yüzeyinin altındaki dev mağara­larda yaşayanları ziyaret edişini anlatır.

Bütün bunlar eğlenceliydi, ama uzay yolcu­luğunu gerçekleştirme bakımından herhangi bir yarar sağlamadı. Uzay yolculuğunun ilk gerçek öncüsü, bir Rus öğretmen olan Konstantin Tsiolkovski (1857–1936) idi. Ciddi bir düşünür olan Tsiolkovski, uzay yolculuğu üzerine ilk makalesini 1893′te yayımladı. Tsiol­kovski sıvı yakıtlı ve kademeli roketlere olan gereksinimi çok önceden görmüştü. Bir başka büyük öncü de Hermann Oberth (do­ğumu 1894) idi. Oberth 1923′te Die Rakete zu den Planetenranmen (“Gezegenlerarası Uza­ya Roket”) adlı bir kitap yazdı; bilimkurgu türünden olmayan bu kitapta, Oberth ne yapılabileceğini ve nasıl yapılacağını göster­mekteydi. Bir başka önemli kişi de, 1926′da ilk sıvı yakıtlı roketin tasarımını yapan ve bu roketi başarıyla fırlatan ABD’li bilim adamı Robert H. Goddard (1882-1945) idi.

Oberth ve uzay tutkunu başka Almanlar 1927′de Uzay Yolculuğu Derneği’ni kurdular. Daha sonra ABD’de uzay biliminin önemli adlarından biri durumuna gelecek olan Wern-her von Braun (1912-77) da bu derneğe katıldı. Dernek üyelerinin Berlin yakınların­da sıvı yakıtlı roketlerle gerçekleştirdikleri ilk deneyler olağanüstü bir çabanın ürünüydü; ama bu çaba çok geçmeden askeri makamla­rın dikkatini çekti. Askerler uzay araştırmala­rında kullanılmak üzere değil, ama uzun menzilli bombardıman silahı olarak yararlanı­labilecek roketler geliştirme şanslarının bu­lunduğunu gördüler. Derneği kapattılar ve dernek üyelerini Baltık kıyısında ıssız bir yer olan Peenemünde’ye götürdüler. Orada Bra­un ve arkadaşları modern güdümlü füzelerin ve fırlatma araçları­nın ilk örneği olan dev “V 2″ roketini geliştir­diler.

Uzaydaki İlk Adımlar

1954′te ABD ve SSCB hükümetleri, 1957–58 Uluslararası Jeofizik Yılı’nda yapma uydular fırlatacaklarını açıkladılar. Bunu ilk başaran SSCB oldu; bu ülkeden 4 Ekim 1957′de insansız uzay uydusu “Sputnik 1″ fırlatıldı. (sputnik Rusça’da “yol arkadaşı” anlamına gelir.) Sputnik’in Dünya yörüngesine giren 83,6 kilogramlık kapsülündeki radyo vericisi­nin yaydığı sinyaller yerden alındı.

“Sputnik 1″i, Kasım 1957′de fırlatılan, il­kinden çok daha büyük ve yarım ton ağırlığın­daki “Sputnik 2″ izledi. “Sputnik 2″de, Dünya çevresinde dolanan ilk canlı unvanını kazanan Layka adlı bir köpek bulunuyordu. İlk ABD uydusu olan, yalnızca 14 kg ağırlı­ğındaki “Explorer 1″ (explorer İngilizce’de “kâşif” anlamına gelir) Ocak 1958′de fırlatıl­dı. Bu uydu Dünya’nın magnetik alanına yakalanmış yüklü parçacıkların ekvatora pa­ralel olarak ve yeryüzeyinden epeyce yüksek­te oluşturdukları Van Ailen kuşaklarına iliş­kin bilgiler gönderdi.

SSCB’nin 1959′da fırlattığı uzay araştırma aracı “Luna 1″, Ay’ın 6.000 km kadar yakı­nından geçti. Aynı yıl SSCB’nin fırlattığı “Luna 2″ Ay’a çarptı; “Luna 3″ de, Ay’ın çevresinde dolanarak bize dönük olmayan yüzünün ilk fotoğraflarını gönderdi.

ABD de havacılık ve uzay araştırmalarını planlamak ve yönetmek üzere 1958′de, kısa adı NASA olan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’ni kurdu. Ama SSCB bu alandaki üstünlüğünü korudu ve 12 Nisan 1961′de ilk insanlı uzay aracı “Vostok l”i fırlattı (vostok “doğu” demektir); bu aracın taşıdığı Yuri Gagarin (1934-68) Dünya çevresinde dolanan ilk insan oldu. Bundan kısa bir süre sonra, ilk ABD’li astronotlar Alan Shepard ve Virgil Grissom, “Mercury” adlı uzay aracıyla Dünya yörüngesine oturmaksızın kısa “seferler” yap­tılar. İkinci SSCB kozmonotu German Stepanoviç Titov, Ağustos 1961′de “Vostok 2″ ile Dünya’nın çevresinde 17 kez dolandı. ABD’ nin ilk insanlı yörünge uçuşunu ise, Şubat 1962′de “Friendship 7″ adlı uzay aracıyla Dünya’nın çevresini üç kez dolanan John Glenn yaptı (friendship “dostluk” demektir).

O günlerde hem ABD’de, hem de SSCB’de güdümlü silahlardan geliştirilen fırlatma araç­ları kullanılmaktaydı. SSCB’nin güdümlü sila­hı daha ağır bir savaş başlığı taşıyacak biçim­de tasarımlandığı için çok daha büyük bir uzay aracını fırlatabilmekteydi. ABD’nin 2 tonluk “Mercury” kapsülüne karşılık, “Vos­tok” uzay aracı neredeyse 5 ton gelmekteydi. 1964′te SSCB, bundan da ağır olan “Voshod l”i, içindeki üç kozmonotla birlikte Dünya yörüngesine sokarak önderliğini pekiştirdi (voshod “gün doğuşu” demektir). 1965′te, “Voshod 2″nin kozmonotu Aleksey Leonov kapsüle iple bağlı bir uzay elbisesi giyip, soluyacağı oksijeni de yanına alarak, uzay aracından dışarı çıktı ve uzayda “yürüyen” ilk insan oldu.

1963′te NASA, Mercury uçuşları programı­nı başarıyla tamamladı. Bu uçuşlar astronot­ların yörüngede yaşayabildiklerini, gözlem­lerde bulunabildiklerini ve yerden verilen komutları izleyebildiklerini kanıtladı. NASA 1965-66′daki Gemini programıyla uzayda bu­luşma ve kenetlenme çalışmalarını uygulama­ya koydu (gemini,“ikizler” anlamına gelen Latince bir sözcüktür). 10 Gemini uzay aracı­nın her biri yaklaşık 3,5 ton ağırlığındaydı ve bunlarda iki astronot bulunuyordu. Gemini astronotları uzay elbiseleri giyerek araç dışın­da çalışma denemeleri de yaptılar. En uzun uçuş rekorunu Dünya çevresinde 206 kez dolanan “Gemini 7″ kırdı.

NASA’nın 1960′lardaki uzay programının son hedefi Ay’a inmekti; ama buna hazırlık olarak başka türden bazı uçuşlar da yapıldı. Bu uçuşlar insansız uzay araştırma araçlarıyla gerçekleştirildi. Bunlardan “Ranger” (ranger “korucu” demektir) tipi uzay aracı 1964-65′te
Ay’a gönderildi ve yüzeyinin fotoğrafları çe­kildi; bu uzay araçları hızla Ay’a yaklaşırken yüzey fotoğraflarını çekip Dünya’ya gönder­mekte, daha sonra da Ay’a çarpıp parçalan­maktaydı. Bunu izleyen adım, hız kesici roketlerini ateşleyerek alçalışlarını yavaşlatan ve böylece Ay’a yumuşak iniş yapan uzay araştırma araçlarından yararlanılarak gerçek­leştirilen yakın çekimlerdi. Bu uçuşlar 1966-67′de “Surveyor” (surveyor “yerölçümcü” de­mektir) uzay araştırma araçlarıyla yapıldı. Bunlardan “Surveyor 3″, taşıdığı tırnaklı me­kanik kepçeyle Ay’ın yüzeyinden toprak ör­nekleri topluyor ve bunları televizyon kame­rasıyla inceliyordu.

İlk insanlı inişin, Ay’ın Dünya’ya dönük yüzünde, ekvatoru boyunca uzanan dar bir şeride yapılması planlanmıştı; bu nedenle 1966-67′de “Lunar Orbiter” (Lunar orbiter “Ay yörünge aracı” demektir) sınıfı uzay araştırma araçlarıyla bu şeridin fotoğrafları çekildi. Bu araçlar Ay’ın çevresinde dolanırken yüzeye 40 km kadar yaklaşıyorlardı. Bu uzaklık, çapı 1 metrenin üstünde olan cisimlerin fotoğrafla­rını çekmeye olanak veriyordu.

Ay’da İlk İnsan

1961′de ABD Başkanı John F. Kennedy ülkesinin 1970′ten önce Ay’a insan indireceği­ne söz vermişti. Apollo programı bu görevi yerine getirmek için tasarımlandı. Hedef, Ay’a üç astronot göndermek ve onların gü­venli bir biçimde geri dönmelerini sağlamaktı. Dev bir “Satürn 5″ roketiyle uzaya fırlatılacak olan “Apollo” uzay aracı üç ayrı bölümden, yani modülden oluşuyordu. Ay’a iniş Ay modülünde bulunan iki astronotça gerçekleş­tirilecek, bu sırada üçüncü astronot, Ay çevresinde yörüngede dolanan komuta modü­lünde kalacaktı. Ay’ın yüzeyindeki görevler yerine getirildikten sonra Ay modülü yeniden havalanarak yörünge uçuşundaki komuta modülüyle kenetlenecekti. Ay modülündeki iki astronot komuta modülüne geçtikten sonra Ay modülü öbür modülden ayrılacak ve yalnızca komuta modülü Dünya’ya geri döne­cekti. Komuta modülü denize inecek biçimde tasarımlanmıştı. “Apollo” uzay aracı ile “Sa­türn 5″ roketinin birlikte toplam yüksekliği 111 metre, ağırlığı da 2.770 tondu.

Satürn 5. Bu dev roketin birinci kademesi gazyağı ve sıvı oksijen yakan, beş motorlu bir kümeden oluşuyordu. 2.000 ton ağırlığındaki iticinin yaklaşık 2Vz dakika süreyle toplam 3.400 tonluk bir itme kuvveti sağlaması plan­lanmıştı. Beş motordan dördünün doğrultusu değiştirilebiliyor ve böylece roketin eğimi ve doğrultusu denetim altında tutulabiliyordu. İkinci kademede rokette sıvı oksijen ve sıvı hidrojenden oluşan itici kullanılıyordu; beş motorlu bu roket, yaklaşık 6V2 dakika süreyle toplam 520 tonluk itme kuvveti sağlıyordu. 100 tonluk itme kuvvetindeki tek bir motor­dan oluşan üçüncü kademede de aynı yakıt kullanılmaktaydı. 100 tonluk itme kuvveti, Dünya yörüngesine ulaşıncaya kadar ve sonra tekrar Ay’a doğru son bir itme sağlamak için 2V2 dakika süreyle ateşleniyordu.

Apollo Uzay Aracı. Bu araç, komuta mo­dülü, hizmet modülü ve Ay modülünden oluşuyordu. Üç astronotun Ay’a giderken ve Ay’dan dönüşte içinde yaşayacakları komuta modülü, 5,5 ton ağırlığında, koni biçiminde bir kabindi. Bu kabinin, alüminyumdan ve hava sızdırmaz biçimde yapılmış olan iç çepe­ri, ısı kalkanı denen plastik bileşimli bir maddeyle kaplanmıştı. Dönüş yolculuğunda Dünya atmosferiyle sürtünme sonucunda uzay aracının dış yüzeyindeki sıcaklık 2.800°C’ye kadar çıkabiliyordu. Isı kalkanı bu ısıyı soğuruyor ve plastik madde eriyerek akıp gidiyordu.

Komuta modülü, oksijen ve yakıtı taşıyan, silindir biçimli hizmet modülüne bağlanmıştı. Hizmet modülü, ayrıca uzay aracının uçuş sırasındaki manevraları için kullanılan kendi motorunu da taşıyordu. Oksijen ve hidrojen kullanan yakıt pilleri gerekli elektrik enerjisi­ni ve mürettebatın içme suyunu sağlıyordu.

Komuta modülüyle bağlantılı olan Ay mo­dülü iki astronotu Ay’a götürüp getirmek için tasarımlanmıştı ve oldukça hafifti. Ay modü­lü, iniş kademesi ve çıkış kademesi olarak iki bölümden oluşuyordu. Ay yüzeyine yumuşak iniş yapacak biçimde alçalmayı iniş kademesi sağlayacak ve iki astronot iniş sırasında bu kademede bulunacaktı. Ay’ın yüzeyindeki görev tamamlandıktan sonra iniş kademesi, çıkış kademesi için bir platform oluşturacak, çıkış kademesi bu platformdan fırlatılarak komuta modülüyle kenetlenecek, iniş kade­mesi ise Ay’da kalacaktı.

1967′deki yer denemeleri sırasında, “Apol­lo” uzay aracında çıkan bir yangın sonucunda, içeride çalışmakta olan üç astronot yaşamını yitirdi ve bu yüzden program ciddi bir gecik­meye uğradı. Tasarımda çeşitli değişiklikler yapıldı ve çok sayıdaki insansız deneme uçu­şundan sonra 1968′de programın ilk insanlı uçuşu “Apollo 7″ ile gerçekleştirildi ve üç astronot Dünya yörüngesine çıktı.

Aralık 1968′de “Apollo 8″ Ay’a ilk insanlı uçuşu gerçekleştirdi ve Dünya’ya geri dönme­den önce Ay’ın çevresini 10 kez dolandı. Mart 1969′da “Apollo 9″ Ay modülünü denedi ve aynı yılın mayısında “Apollo 10″ Ay çevresin­de 31 kez dolandı. Bu uçuşlarla, Ay’a ilk insanlı inişi gerçekleştirecek olan “Apollo 11″ için fırlatılma hazırlıkları tamamlanmış oldu.

Ay’a iniş 20 Temmuz 1969′da gerçekleştiril­di. Neil Armstrong ve Edwin Aldrin’i taşıyan Ay modülü “Eagle” (eagle“kartal” demektir) Sessizlik Denizi olarak adlandırılan bölgeye indi. Yeryüzündeki milyonlarca insan “Bu bir insan için küçük, ama insanlık için dev bir adım” sözleriyle Ay’a ilk adımını atan ve böylece Ay’a ayak basan ilk insan unvanını kazanan Armstrong’u bu tarihsel anda tele­vizyon ekranlarından izledi. Aldrin, Armstrong’a katıldı ve birlikte, iki saat kadar uzay aracının dışında kalarak fotoğraf çekti­ler, bilimsel deneyler yaptılar ve kayaç örnek­leri topladılar. Ay’ın üstünde 21Vı saat kaldıktan sonra “Eagle” havalandı ve Ay yörüngesinde dolanmakta olan, Michael Col-lins’in yönetimindeki komuta modülü “Co­lumbia” ile buluştu. Ay’a bırakılan bir levha üzerine şu sözler yazılmıştı: “Dünya gezege­ninden gelen insanlar ilk kez İS Temmuz 1969′da burada Ay’a ayak bastılar. Biz, bütün insanlık adına barışçıl amaçlarla geldik.” Mü­rettebat 24 Temmuz’da başarılı bir biçimde Dünya’ya geri döndü.

Bu tarihsel inişi insanlı beş iniş daha izledi ve her bir seferinde Ay’ın yeni bir bölgesinde incelemeler yapıldı. Bu inişler “Apollo 12″ (Kasım 1969), 14 (Şubat 1971), 15 (Temmuz 1971), 16 (Nisan 1972) ve “Apollo 17″ ile (Aralık 1972) gerçekleştirildi. Nisan 1970′te
“Apollo 13″ün uçuşu, yolculuk sırasında ger­çekleşen bir patlamanın hizmet modülünü ha­sara uğratması üzerine yarıda kaldı; ama as­tronotlar Ay modülünden enerji sağlayarak güvenlik içinde Dünya’ya geri döndüler.

Sonuncu ve en uzun Apollo uçuşunu ger­çekleştiren “Apollo 17″, fırlatmanın gece ya­pıldığı tek uçuştu. Eugene Cernan ve jeolog Harrison Schmitt, Durgunluk Denizi’nin gü­neydoğu kıyısına yakın, dar bir vadiye indiler ve komuta modülü pilotu Ronald Evans ile tek­rar buluşup Dünya’ya geri dönmeden önce Ay yüzeyinde 75 saat kaldılar.

Böylece Apollo programı ve bir süre için insanlı Ay yolculukları sona erdi. Bütün bir Apollo programı boyunca astronotlar Ay’ dan Dünya’ya toplam 385 kg ağırlığında top­rak ve kayaç örnekleri taşıdılar; bu örnekler­den sağlanan bilgiler hâlâ bilim adamlarınca incelenmektedir.

Skylab ve ASTP

Apollo programının ardından ABD’de, yeni­den kullanılabilir ilk uzay aracı olan uzay me­kiği üzerinde çalışmalar başladı. Ama bu ara­da Apollo programından geriye epeyce dona­nım kalmıştı ve bunlardan yararlanarak iki projenin daha gerçekleştirilmesine karar ve­rildi. Bunlar Skylab ve SSCB kozmonotlarıyla ortak uçuşu öngören ASTP projeleriydi.

Skylab, Dünya’nın çevresinde yörüngeye oturtulacak 90 ton ağırlığındaki bir laboratuar, gözlemevi ve atölyeydi (skylab İngilizce’ de “gök laboratuarı” anlamı gelir). Önce­leri pek çok sorun çıktı ve neredeyse projeden vazgeçme aşamasına gelindi, ama sonunda Mayıs 1973′te Skylab yörüngeye oturtuldu ve üç astronot ekibi sırayla araçta uzun dönemli çalışmalar yaptılar. İlk grup 28 gün, ikincisi 59 gün, üçüncüsü ise 84 gün süreyle Skylab’de kaldı. Bütün astronotlar bu uzun uzay uçuşla­rından sağlıkları yerinde olarak geri döndü. Skylab astronotları böylece insanoğlunun cid­di bir zarar görmeden uzun süre uzayda yaşa­yabileceğini kanıtladılar.

Temmuz 1975′te Tom Stafford, Donald Slayton ve Vance Brand’ın bulunduğu bir Apollo uzay aracı, SSCB’nin “Soyuz 19″ (so­yuz Rusça’da “birlik” anlamına gelir) aracıyla uzayda buluştu ve kenetlendi. “Soyuz 19″daki kozmonotlar Aleksey Leonov ve Valeri Kubasov bu yörünge uçuşu sırasında ABD’li as­tronotlarla karşılıklı ziyaretlerde bulundular. SSCB ile ortaklaşa gerçekleştirilen ve kısaca ASTP (“Apollo-Soyuz Deneme Projesi” söz­cüklerinin İngilizce karşılıklarının baş harflerinden geliyor) olarak adlandırılan bu proje, 198ı’de uzay mekiği ortaya çıkana kadar ABD’li astronotların gerçekleştirdiği son uzay uçuşu oldu.

Soyuz ve Salyut

SSCB, insansız uzay araştırma araçları ve Dünya yörüngesinde insanlı uçuşlar üzerinde çabalarını yoğunlaştırdı ve 1966′da “Luna 9″ la ilk yumuşak Ay inişi yapıldıktan sonra Ay insansız uzay araçlarıyla araştırıldı. 1970′te “Luna 16,” Bereket Denizi’nden aldı­ğı toprak örneğini Dünya’ya getirdi; otomatik Ay aracı “Lunohod 1″ Yağmur Denizi’nde araştırmalar yaptı. İkinci bir Ay aracı olan “Lunohod 2″ de 1973′te Le Monnier krateri­ne indi.

Bunca başarıyla başlamış olan insanlı uzay programı, 1967′de kozmonot Vladimir Koma-rov’un yeni bir insanlı SSCB uzay aracı kuşa­ğının ilki olan “Soyuz l”le Dünya atmosferine yeniden girişi sırasında yaşamını yitirmesi üzerine bir gerileme gösterdi. Soyuz uzay ara­cı ABD’nin Apollo’sundan daha küçük olma­sına karşılık hep kullanımda kaldı. Soyuzların son türleri Soyuz TM olarak adlandırılmıştır. Soyuz, modüllerden oluşan bir uzay aracıdır; bir yörünge modülü, bir iniş modülü ve bir de aygıt modülü vardır. Kozmonot ekibi, uzay­da yörünge modülünde çalışır ve iniş modü-lüyle Dünya’ya geri döner. Ekip, Dünya’ya ininceye kadar iniş modülünde kalır; modül, paraşütleri ve hız kesme roketleri sayesinde alçalmayı yavaşlatır ve yere yumuşak iniş yapar.

İlk kenetlenme ve kozmonot aktarımı 1969′da “Soyuz 4″ ile “Soyuz 5″ arasında ger­çekleştirildi ve aynı yıl toplam yedi kozmonot taşıyan üç uzay aracı “Soyuz 6, 7 ve 8″ aynı anda yörünge uçuşu yaptı.

Soyuzların bugünkü ana amacı yörüngede bulunan ve Salyut adıyla bilinen SSCB uzay istasyonlarına kozmonot götürüp getirmektir. İlk uzay istasyonu olan “Salyut 1″ 1971′de fırlatıldı ve “Soyuz 11″ mürettebatı (Georgi Dobrovolski, Vladislav Volkov ve Viktor Pat-sayev) bu istasyonda 23 gün kaldı. Ama ne yazık ki, bu üç kozmonot, Dünya’ya dönüş sırasında iniş modülündeki bir vananın kazay­la açılması ve kabin basıncının düşmesi sonu­cunda yaşamlarını yitirdiler. Soyuz uçuşlarına başka ülkelerden de kozmonotlar katılmıştır.

1983′e gelindiğinde altı Salyut uzay aracı daha fırlatılmış bulunmaktaydı ve bunları zi­yaret eden kozmonotların yörüngede kalma süreleri de giderek uzuyordu. 1984′te kozmo­notlar Kizim, Solovyov ve Atkov yörüngede­ki “Salyut 7″ uzay istasyonunda 237 gün kala­rak uzayda en uzun süre kalma rekorunu kır­dılar. Bu süre içinde başka kozmonot grupla­rınca ziyaret edildiler ve kendilerine insansız Progress uzay araçlarıyla taze yakıt, yiyecek ve donanım taşındı. 1983 ve 1985′te büyük Kozmos insansız uzay araçları otomatik ola­rak “Salyut 7″yle kenetlendi ve “Salyut 7″ bü­yük bir uzay istasyonu haline geldi. Bu uzay istasyonundan ayrılabilen bir iniş modülü Dünya’ya malzeme ve donanım taşıyabilmek­tedir.

1986′da SSCB uzayda sürekli kalacak, in­sanlı uzay istasyonlarının merkez modülü olan “Mir”i fırlattı.

Uydular

Başlıca yapma uydular, radyo ve televizyon yayınları ve telefon bağlantısı için kullanılan haberleşme uyduları; hava tahminleri için kul­lanılan meteoroloji uyduları; mineral yatakla­rının, hastalıklı tarım alanlarının, çevreyi kir­leten kaynakların yerlerini belirlemek ve hari­ta yapmak için kullanılan yerölçümü uyduları; başlıca kullanım amacı düşman mevzileri üze­rinde keşifte bulunmak ve bilgi toplamak olan askeri uydular; Dünya atmosferinin oluştur­duğu örtü üzerindeki yörüngelerde dolanarak uzay gözlemevi işlevi gören astronomi uydula­rıdır.

Uzay Sondaları

Dünya’ya yakın yörüngelere oturtarak yararlı bilgiler edinmenin ötesinde, Ay ve gezegenle­ri gözlemlemek için uzayın derinliklerine de uzay araçları gönderilmektedir. 1986′ya gelin­diğinde, Uranüs’e kadar Güneş sistemindeki bütün gezegenler insansız uzay sondalarınca ziyaret edilmiş ve bu araçlar, gezegenlerin ya­kınından geçip giderken ya da bunlara iniş ya­parken çektikleri fotoğrafları Dünya’ya gön­dermişlerdir.

Bu uzay araçlarındaki aygıtlar gezegenlerin sıcaklığını, magnetik alanını, ışınımını ve öbür özelliklerini ölçerek sonuçları radyoyla Dünya’ya gönderir. Mars, Venüs ve Merkür’e giden sondalarda elektrik enerjisi, kanada benzeyen paneller üzerine yerleştirilmiş gü­neş pillerinden sağlanır. Bu piller, küçük silis­yum panellerinden yararlanarak Güneş ışığını elektriğe dönüştürür. Daha uzağa, Jüpiter’e ve ötesine giden uzay araçlarında ise enerji, uzayın derinliklerinde Güneş ışığı güneş pille­rini çalıştıracak kadar güçlü olmadığı için nükleer bataryalarla sağlanır.

1965′te, ABD’nin “Mariner 4″ (mariner “denizci” demektir) sondası, Mars’a 9.000 km yaklaştı ve buradan gezegenin yüzeyinin tele­vizyon görüntülerini gönderdi. 1969′da “Ma­riner 6″ ve “Mariner 7″ Mars’ın yakınından geç­ti ve 1971′de “Mariner 9″ gezegeninin çevresini dolanarak çok daha ayrıntılı yüzey fotoğrafları çekti. 1973′te fırlatılan “Mariner 10″, 1974- 75′te üç kez Merkür gezegeninin çok yakınına kadar geldi ve bu gezegenin yüzeyinin ilk ay­rıntılı fotoğraflarını Dünya’ya ulaştırdı. 1975-76′da Mars’a iki “Viking” uzay aracı gönderildi. Bunların her ikisi de, yörüngede kalacak bir bölüm ile Mars’a inip ölçümler yapacak ve Mars toprağında yaşam belirtisi arayacak ikinci bir bölümden oluşuyordu. Ama bu araştırma sonucunda hiçbir yaşam belirtisi bu­lunamadı.

https://www.space.com/18439-mariner-9.html

SSCB de Mars’a çeşitli sondalar gönderdi. Bunlardan “Mars 2 ve 3″ 1971′de gezegenin yüzeyine ölçme aygıtları indirdi. SSCB’nin Venüs’e gönderdiği Venera uzay araçları ge­zegenin yoğun atmosferini geçip yüzeyine indi ve bunlardan bazıları Venüs yüzeyinden kısa bir süre sinyal göndermeyi başardı (bak. Venüs).

 

ABD, 1972′de Jüpiter’e kadar 1 milyar ki­lometrelik bir yol kat eden “Pioneer 10″ son­rasını fırlattı. Bu yolculuk neredeyse iki yıl sürdü. Dev gezegenle karşılaştıktan sonra “Pioneer” (pioneer “öncü” demektir) Güneş sisteminin dışına yöneldi. Haziran 1983′te de Güneş’ten yaklaşık 5 milyar km uzaktayken sistemi terk etti.“Pioneer 10″ daha sonra da uzay ortamıyla ilgili bilgiler göndermeyi sür­dürdü.

“Pioneer 10″dan bir yıl sonra, benzer bir sonda olan “Pioneer 11″ Jüpiter’i ziyaret etti ve 1979′da Jüpiter’in kütle çekiminden yarar­lanarak yolunu değiştirip Satürn’e yöneldi.

Aynı yıl Jüpiter ve Satürn’ü peş peşe ziyaret etmek üzere iki ABD sondası daha fırlatıldı. Bunlar “Voyager 1″ ve “Voyager 2″ idi (voyager “gezgin” demektir). Daha öncekilere göre çok daha gelişkin aygıtlarla donatılmış olan “Voyager 1″ Jüpiter ve Satürn ile bu gezegenlerin uydularına ilişkin son derece ilgi çekici fotoğraflar gönderdi. Pioneer gibi Voyager’larda da, başka dünyalarda bulunabile­cek uygarlıklara yönelik bir mesaj yer almak­tadır. Bu mesaj, bir uzunçalar plağa kaydedil­miş doğa ve insan sesleridir.

“Voyager 2″ Satürn’le karşılaştıktan sonra Uranüs’e yöneldi ve 1986 başlarında bu geze­genin yakınından geçti. “Voyager 2″nin Ura­nüs’e ilişkin keşifleri arasında, bu gezegenin daha önce gözlenmemiş pek çok uydusu ve yeni bazı halkaları da yer almaktaydı. “Voya­ger 2,” 1989′da Neptün’le karşılaşacak biçim­de programlanmıştı. 1985′te, yörüngesinin Güneş sisteminin iç kesimlerinde kalan bölü­münden geçmekte olan Halley kuyrukluyıldı­zını gözlemlemek için bir dizi uzay araştırma aracı gönderildi. Bunlar, SSCB’nin “Vega 1 ve Vega 2″, Japonların “Sakigake” ve “Suisei” ile Avrupa Uzay Ajansı’nın “Giotto” uzay araçlarıydı. Bu uçuşlar bize kuyrukluyıldızlar konusunda pek çok şey öğretti.

Uzay Mekiği ve Uzay Laboratuvarı

12 Nisan 1981‘de ABD’nin uzay mekiğini fırlatmasıyla uzay araştırmaları alanında yeni bir çığır açıldı. Mekik, yeniden kullanılabilir ilk uzay aracıydı. Uzay mekiği, uzaydan geri dö­nüşünde bir uçak gibi yere inebildiği ve bu nedenle defalarca kullanılabildiği için uzay uçuşlarının maliyeti önemli ölçüde azaldı. 1986′ya kadar ABD ve Avrupa uydularının pek çoğu mekikle fırlatıldı. Mekiğin başlıca rakibi Avrupa Uzay Ajansı’nın geliştirdiği “Ariane” roketiydi. Ariane, insansız uydu fır­latmak için kullanılan konvansiyonel bir ro­kettir.

Mekik sisteminin ana bölümünü, DC–9 gibi orta boy bir yolcu uçağıyla aşağı yukarı aynı büyüklükte olan, delta kanatlı bir yörünge aracı oluşturur. Uzunluğu yaklaşık 37 metre, kanat açıklığı ise 24 metre kadardır. Mekiğin kendisi, üç ana motoru için gerekli olan itici­lerle (sıvı hidrojen ve sıvı oksijenle) dolu bü­yük bir dış yakıt tankının üzerine oturtulmuş­tur. Tankın yanlarına, katı yakıtlı iki itici ro­ket bağlanmıştır. Bütün bunlar rampada dikili durumda, yani mekik kuyruğunun üzerine “oturmuş” durumda bulunur. Mekik en çok yedi astronot taşıyacak biçimde tasarımlanmıştır. Mekiğin yük güvertesi, yani yörüngeye yerleştirilecek uyduyu taşıyan depo bölümü 18 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir.

Kalkışta katı yakıtlı itici roketler ile üç ana motor birlikte ateşlenir. Yaklaşık iki dakika sonra yakıtını tüketmiş olan katı yakıtlı itici roketler tanktan ayrılır ve paraşüt yardımıyla Dünya’ya iner; bu roketler bakımları yapıl­dıktan sonra yeniden kullanılabilir. Ana mo­torlarının yardımıyla mekik tırmanmasını sür­dürür. İçindeki yakıt tükendiğinde büyük ya­kıt, tankı da sistemden ayrılır ve bu tank Dün­ya’ya geri düşerken atmosferin içinde yanıp yok olur. Daha sonra mekik genellikle yerden 300 km kadar yüksekteki bir yörüngeye oturt­mak için motorlarını ateşleyerek gerekli itme kuvvetini sağlar.

Uçuş görevi bittikten sonra Dünya’ya geri dönebilmesi için, mekiğin iki küçük motoru yeniden ateşlenir; böylece hızının azalması ve yörüngeden ayrılarak alçalmaya başlaması sağlanır. Dünya atmosferine yeniden girişte havayla sürtünmenin yol açtığı ısınmaya kar­şı, aracın dış çeperi ısıyı yalıtan bir maddeyle, ana bölümü de seramik karolarla kaplanmış­tır. Seramik karolar ısı kalkanı işlevi görür ve alttaki gövdeyi ısının vereceği zarara karşı ko­rur. Hava, aracı daha da yavaşlatır ve mekik manevra yapmak için kanatlarını kullanmaya başlar. Böylece, uzay aracı bir planör biçimini alır ve bir planör gibi süzülerek normal bir pistin üzerine iner.

12 Nisan 1981′de fırlatılan ilk uzay mekiği “Columbia” idi. NASA sonradan üç mekik daha geliştirdi. İkinci mekik “Challenger” ilk uzay uçuşunu Nisan 1983′te yaptı. “Discovery” 1984′te fırlatıldı; onu 1985′te “Atlantis” izledi. Bu mekikler adlarını, tarihteki ünlü keşif gemilerinden almıştır.

Mekikler temel olarak yörüngeye uydu yer­leştirmek için geliştirilmişti, ama bir süre sonra bunlarla uzaya taşınabilecek bir dizi başka özel uzay aracı da tasarımlandı. Bunlardan bi­ri, Avrupa Uzay Ajansı’nca yaptırılan, yeni­den kullanılabilir uzay laboratuarıydı. Uzay laboratuarı sözcüklerinin İngilizce karşılığın­dan kısaltılarak Spacelab adıyla da anılan bu laboratuar, yörünge aracının yük bölümüne yerleştirilmektedir. Uzay laboratuarı, içinde bilim adamları ile mühendislerin çalışabilece­ği basınçlı bir laboratuar modülünden olu­şur. Bazen bu modüle, doğrudan dış uzaya açık olması gereken aygıtların yerleştirileceği bir palet de eklenebilmektedir. İlk uzay labo­ratuvarı Ekim 1983′te uzaya fırlatıldı.

İlk mekik uçuşlarının başarısı, herkesin bunlan sıradan bir araçmış gibi görmesine yol açtı. Uzayda çalışmanın artık kolay başarıla­bilir bir hale geldiği sanıldı. Ama 28 Ocak 1986′da felaket geldi. “Challenger”ın mekiği, Florida’daki Cape Canaveral uzay üssünden fırlatıldıktan 73 saniye sonra patladı ve içinde­ki yedi astronot yaşamını yitirdi. Daha sonra yapılan incelemede, mekiğin itici roketlerin­den birinin üzerindeki hatalı bir contanın par­çalandığı ve sıçrayan bir kıvılcımın dış tankı tutuşturduğu anlaşıldı. Uzaya çıkan ilk sivil astronot olan bir kadın öğretmenin de aralarında bulunduğu yedi astronotun ölümüyle sonuçlanan bu trajedi, programın iki yıldan fazla kesintiye uğramasına neden oldu; bu sü­re içinde mekiğin tasarımı geliştirildi ve gü­venlik standartları yeniden gözden geçirildi.

Uluslararası Uzay Etkinlikleri

Uzay araştırmaları konusunda uluslar­arası bilgi alışverişi, 1958′de kurulmuş olan Uluslararası Uzay Araştırmaları Komitesi (COSPAR) aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Avrupa ülkeleri de kendi aralarında Avrupa Uzay Ajansı çerçevesinde ortak çalışmalar yü­rütmektedir. ABD ve SSCB’den sonra uza­ya uydu fırlatan ilk ülke 1965′te Fransa oldu. Fransa’yı Japonya (1970), Çin (1970), İngilte­re (1971) ve Hindistan (1975) izledi. Hem ABD, hem de SSCB başka ülkelerin yararla­nacağı uydular da fırlattılar; ayrıca SSCB, aralarında Çekoslovakya, Fransa ve Küba’nın da bulunduğu çeşitli ülkelerden gelen kozmo­notları Soyuz uçuşlarına kattı.

Birleşmiş Milletlerce 1966′da onaylanan dış uzayın barışçıl amaçlarla kullanılması ant­laşması, uzaydaki silah denemelerini, nükleer silahların Dünya çevresinde yörüngeye sokul­masını, Ay ya da gezegenler üzerinde askeri üsler kurulmasını yasaklamıştır. Bu nedenle ABD’nin uzay silahlarını uzayda yok etme hedefini güden ve kısaca “Yıldız Savaşları” olarak adlandırılan Stratejik Savunma İnisi­yatifi (SDI) projesini ortaya koyma kararı son derece tartışmalıdır.

Geleceğin Uzay Uçuşları

Güvenli ve etkin bir mekik sistemi, Dünya çevresinde uzay istasyonları kurmayı kolaylaştı­racak ve bu istasyonlar bilim adamı grupları­nın nöbetleşe gidip çalışabileceği sabit araştır­ma merkezleri haline gelecektir. Büyük bir uzay istasyonunda çok sayıda araştırma yürü­tülebilir ve hatta bu tür bir istasyon güneş ışınlarından yararlanarak elektrik üreten bir “uzay enerji santralı” olarak kullanılabilir. Burada üretilen elektrik mikrodalgalara dö­nüştürülerek ışın demetleri halinde yeryüzünde­ki bir enerji santraline gönderilebilir ve mikrodalgalar bu santralde yeniden elektriğe dönüş­türülerek ulusal dağıtım ağına beslenebilir.

İletişim, yayın, yerölçümü, hava tahmini ve seyir alanlarında kullanılan uyduların sayısı artacaktır. Gezegenlere yönelik insanlı uçuşların önünde çözülmesi gereken daha pek çok sorun vardır (örneğin Mars’a gidilecek olsa bu yolculuk iki yıl sürer). Ama insanlı Ay üssü 21. yüzyılın başında bir gerçek haline gele­cektir.



http://www.social-worlds.tr.gg


 









Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol